KAÇEP Nedir ?

KAÇEP, Kadın "Aile Çocuk Engelli Politikaları" nın kısaltmasıdır.

KAÇEP olarak amacımız dayanışmayı, paylaşmayı ve kardeşliği esas alan ahenk içinde huzurlu bir toplumsal düzenin tesis edilmesidir.

İLETİŞİM
  • Adres: Ceyhun Atuf Kansu Caddesi
    No:128
    Balgat/ANKARA
  • Telefon: +90-312-472 55 55
  • Faks: +90-312-473 15 44

CEPHE GERİSİNDE MÜCAHİT KADINLARIMIZ

 

Dr. Ali GÜLER

 

19 Mayıs 1919’da başlayıp 9 Eylül 1922’de biten ve yaklaşık olarak 4 yıl süren Milli Mücadele’de kadınlarımız mücadelenin her alanında fedakârca çalışmışlar, erkeklerinin yanında veya erkeksiz geri planda çok büyük hizmetlere imza atmışlardır. Onun için Anadolu’daki Türk Milli Mücadelesine “topyekûn mücadele” diyoruz. Bir millet bütün varlığı ile savaşmış, işgallerden ülkesini kurtarmış, sonunda da yeni bir Türk Devleti kurulmuştur. Bu mücadelenin cephe gerisinde de kadınlarımızın çok önemli, fedakâr gayretleri olmuştur. En az cephede savaşan kadınlarımız kadar cephe gerisinde, nakliye kollarında, silah ve mermi yapımında, hastanelerde, İstanbul’dan Anadolu’ya geçişlerde, askerimizin giydirilmesi ve doyurulmasında kadınlarımız canla başla çalışmışlardır.

Batı’dan Doğu’ya, Güney’den Kuzey’e yurdun işgal altındaki ve iç ayaklanma ile karşı karşıya kaldığı her bölgesinde faaliyet gösteren kadınlarımız vardır. Bunlar arasında kayıtlara geçmiş şu isimleri saymak mümkündür:

Eskişehir muharebelerinden sonra İnönü’den Alime, Şükriye, Fatma, Ayşe, Hafıza, Fatma, Ümmühan, Fatma, Ayşe, Ayşe, Ayşe ve Fatma isimlerinde 12 kadınımıza İstiklal Madalyası verilmiş, Erzak Kolu Komutanlığı yapan Fatma Onbaşı Çavuşluk rütbesine terfi ettirilmiştir.    

Halide Edip (Adıvar) Onbaşı, Kırk arabalık bir Nakliye Kolu Komutanı olan Bilecikli Ayşe Çavuş, Adana’da Adile Çavuş, Kastamonu’da Halime Çavuş, Kastamonu’da Latife Hanım, Ankara’da Kezban Nine, İl-bacı, Kuru Kız.Ankara Ulus’taki Atatürk Heykeli’nin bir parçası olarak görülen mermi taşıyan kadın heykelleri bu son iki kadınımızı sembolize etmektedir.

Bu mücadelede öyle kadınlarımız vardır ki, bugün isimlerini bile bilmediğimiz bu kahramanlarımız şairin dediği gibi “yardan, anadan, serden ve hatta evlatlarından” geçmişlerdir.

Elbette bu isimler arasında derecesini bugün bile ölçemeyeceğimiz bir fedakârlığa imza atmış bulunan biri isimsiz, diğeri tüm kamuoyuna mal olmuş Kastamonulu Şerife Bacı’nın hikâyelerini sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Sakarya Savaşı sırasında yaşanan bir olayı Kurmay Albay Hulusi Atak anlatmıştır. Hulusi Atak Sakarya Savaşı’nın başladığı gün, 23 Ağustos 1921’de yaralanmış ve tedavi için geriye, Keskin Hastanesi’ne gönderilmiştir. H. Atak’ı Ankara’dan Yahşıhan’a giden bir dekovile başka yaralılarla birlikte bindirmişler, daha ileriye kağnı ile gitmişlerdir. Etraflarından geçmekte olan kağnı kol ve katarlarının çoğunu kadınların idare ettiğinden bahseden Hulusi Atak şöyle anlatıyor:

Bu kafilelerin birbirinden hafif bir çığlık duyduk; bunu müteakip bir duraklama ve telaş eseri görüldü. Bir müddet sonra güzel bir müjde ile karşılaştık. Cephane Kolları’nda bulunan hamile bir kadın bir erkek evladı doğurmuştu. Bu kadını hastaneye yatırmak üzere geriye çevirmek istediler; fakat yorgunluk ve çektiği ızdıraplarla benzi solmuş olan hasta kadın, ‘Cephedeki silahlar’ dedi, ‘cephane bekliyor; oraya cephane yetiştirmeliyim, geri dönemem!..’ demiştir.

Aslen İzmirli olan, buranın 15 Mayıs 1919’da işgalinden sonra Balıkesir’de milis teşkilatına katılan ve 13 Eylül 1921 Sakarya Zaferi’nden, 30 Ağustos 1922’deki Dumlupınar Zaferi’ne kadar İstiklâl Mahkemesi Reisi olarak Kastamonu’da bulunan Mustafa Necati anlatıyor:

Uzun ve gölgesiz yollardan kesintisiz, sürekli bir akışla harp meydanlarına inen mübarek kafilelere her zaman rasgelirdim. Görüntü hiç değişmezdi: Zayıf öküzlerin çektikleri cephane yüklü arabalar ve bunların başlarında yanık yüzlü, çıplak ayaklı kadınlar, ihtiyarlar ve hatta çocuklar… Çok defa yolun kenarına çekilir, onların geçişini gözlerim yaşayarak seyreder, kağnıların gıcırtılarını ilahi bir musiki gibi dinlerdim. Yalnız Cephede dövüşenler değil, bunlar da kutsanmaya layık birer kahramandı…

Bir gün evvel yağan karların doldurduğu uzun yollardan geçerek Mahkememiz müfrezesiyle, Çerkeş (Çankırı) önlerinde kağnılarla cephane taşıyan bir kadın kafilesine rasgelmiştik. Beyaz bir geceyi andıran bir gündü; güneş bulutlara girmiş, tabiat kefenlenmişti. Soyut bir hüzün halinde kalplere damlayan genel sessizliği bozan hiçbir ses yoktu. Ancak kağnıların ruhları ürperten ve sessizliği besteleyen gıcırtıları derinden derine etrafı geziniyordu. Bu seslerde öyle bir esrar saklı ki, sanki bütün muztarip ruhlar tekmil iniltisini bu sese vermişler ve sanki bütün mütevekkil fikirler, azme kalp olan tevekkülünü bu ağır revişe (yürüyüşe) terk etmişler.

Bu kafileye yaklaştıkça bazen bu uzun sükûtu yırtan bir çocuk feryadı yükseliyordu. Kafileye yaklaştık ve selamlaştık. Biz soğuktan yamçılar altında bile titrerken, tek yorganını da arabaya örten bir ninenin çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce, içimde takdirle karışık bir merhamet sızladı. Arkasına sardığı peştamalın içinden ara sıra hıçkıran bir çocuğun üzerine bile örtmeden yorganını niçin arabaya serdiğini sormak istedim:

-Üşümez misin sen nine? Bak çocuk donacak, yorganı örtsene! Diye arabanın üstünü işaret ettim. Bu sözü garip bir tarzda karşıladı; sormaya değer bir şey addetmiyordu galiba!.. Benim cevap beklediğimi de anlayınca, mukaddes bir şeye yönelir gibi kağnıya doğru koştu:

-Kar sepeliyor, millet malıdır, nem kapmasın evladım! Dedi ve yorganın uçlarını iyice serdi. Kar sepelemeye başlamıştı; o zaman anladım ki, cephaneleri ıslatmamak için bu fedakârlığı yapıyor. O vakit, deminki merhametimden utandım bile.

Besim Atalay, “Sakarya Harbi Nasıl Kazanıldı” başlıklı şiirinde bu olayı şu şekilde anlatmıştır:

Bir Subay:

Ey hemşire sarsan a

Şu çocuğu yorgana…

Mosmor olmuş yavrıcık;

Vah zavallı, vah yazık!

 

Köylü Kadını:

Doğru emme, ey kardaş görme misin boranı?

Fişiklerin üstüne örtmüşüdüm yorganı.

Varsın çocuk ıslansın…

O, bunlara alışgın…

Biliyorsun bir silah bugün bize bir asker

Kadar lazım.. Onun’çün bozulmasın fişekler!

Bugün benden babası silah ister ötede,

Islanmasın fişekler; yanmam çocuk ölse de!

 

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

 

BAYKAL, B. S., Milli Mücadele’de Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, Ankara, 1986.

CEBESOY, A. F., Milli Mücadele Hatıraları, Vatan Yayınları,İstanbul, 1953.

ÇAKA, Cahit, Tarih Boyunca Harp ve Kadın, Ankara, 1948.

GÜLER, Ali, Nutuk’tan Dersler, Atatürk ve Kadın Hakları, Halk Kitabevi, İstanbul, 2018.

TANSEL, F. A., İstiklâl Harbi’nde Mücahit Kadınlarımız, Ankara, 1991.