KAÇEP Nedir ?

KAÇEP, Kadın "Aile Çocuk Engelli Politikaları" nın kısaltmasıdır.

KAÇEP olarak amacımız dayanışmayı, paylaşmayı ve kardeşliği esas alan ahenk içinde huzurlu bir toplumsal düzenin tesis edilmesidir.

İLETİŞİM
  • Adres: Ceyhun Atuf Kansu Caddesi
    No:128
    Balgat/ANKARA
  • Telefon: +90-312-472 55 55
  • Faks: +90-312-473 15 44

ATATÜRK VE EŞİ LATİFE HANIM: kADIN hAKLARI MESELESİNDE ÖRNEK BİR ÇİFT

 

Dr. Ali GÜLER

 

Atatürk’te Kadın Hakları Düşüncesinin Oluşumu

Mustafa Kemal Atatürk,  beş altı yaşlarında iken 1886 yılı 28 Mayıs’ında babası Ali Rıza Efendi’yi kaybetmiş, dul bir anne ve iki kız kardeşi ile kendisini hayat mücadelesi içinde bulmuştu. O’nun kadın meselelerine duyarlılığı işte bu yıllardan başlayarak gelişecektir.

Kız kardeşi Makbule Hanım’ın (Atadan) anılarında anlattığı bazı olaylardan Mustafa Kemal’in kadınlara ve kadın meselelerine duyarlı bir çocuk olarak, iki kız kardeşine kol kanat gererek büyüdüğünü anlıyoruz. Mahallede yaşanan bazı olaylar karşısında Mustafa’nın tepkisi ve daha çocuk haliyle bu olaylar hakkındaki değerlendirmelerinden anlıyoruz ki; yaşadığı çevrede kadınlarla ilgili olaylar sonraki yıllarda O’nun kadın meseleleri ve hakları konusundaki duyarlılığına doğrudan etki yapmıştır.

Mustafa Kemal’in memleket meselelerine ve bu arada kadın hakları meselesine dair düşünceleri daha Manastır Askeri Lisesi’nden itibaren dönemin istibdat-hürriyet çatışmaları ortamında olgunlaşarak gelişecektir. Harp Okulu ve Harp Akademileri eğitimi sırasında Tanzimat sonrası modernleşme çabalarının kadın meselesine dair tartışmalarını yakından takip edecektir. 1905’ten sonra görev yerlerinde görüp yaşadıkları da bu konuda daha kararlı bir tutum sağlayacaktır. Şüphesiz bu dönemler boyunca okuduğu yerli ve yabancı eserler de bunda etkili olacaktır.

Onun kadın meseleleri ve hakları konusundaki düşüncelerini öğrenmemize imkan veren ilk belgeler ve anılar yakın arkadaşı Kurmay Yüzbaşı Ömer Lütfü’nün eşi Corinne Lütfü ile olan dostluklarından yansıyanlardır. Osmanlı Kadın Cemiyeti’nde de faaliyet gösteren Tergiman ailesinin bir üyesi olan Corinne Lütfü ile Mustafa Kemal’in mektupları kadın hakları bakımından önemlidir.

Mustafa Kemal, 20 Kasım 1913’te atandığı Sofya (Bulgaristan) Ataşemiliterliği görevine başlamıştı. Sofya’da Osmanlı Büyükelçisi Ali Fethi (Okyar) Bey ile birlikteydiler. Bulgaristan/Sofya’daki 14 aylık görevinin Mustafa Kemal’i pek çok bakımlardan etkilediğini, bunun önemli bir boyutunu da kadın hakları ve kadın meselesinin oluşturduğu anlaşılmaktadır.

Mustafa Kemal Paşa, Veliaht Vahidettin başkanlığında bir heyet ile birlikte 20 günlük bir Almanya seyahatine çıkmıştı. Heyetin seyahati 15 Aralık 1917’de başlamış, 4 Ocak 1918’de İstanbul’a dönülmüştür.

Almanya dönüşü hastalanan Mustafa Kemal’i muayene eden doktorlar, sol böbreğinde iltihap olduğunu tespit ettiler. Arkadaşı Dr. Rasim Ferit’in (Talay) tavsiyesi ve ısrarı üzerine yurt dışında tedavi olmaya karar verdi. Gerekli izinleri alan Mustafa Kemal Paşa yanında Emir Subayı Şevki Bey olduğu halde 25 Mayıs 1918’de trenle Viyana’ya hareket etti. Üç hafta burada kaldıktan sonra 30 Haziran 1918 akşamı Karlsbad’a (günümüzde Çek Cumhuriyeti sınırlarındaki Karlay Vary) geçti. Orada Viyana’daki doktorların tavsiyeleri ile önceden bulduğu “Rudolfs Hof” adlı konağın bir dairesine yerleşti.

Böylece 1 Temmuz 1918’den 27 Temmuz 1918’e kadar sürecek olan Karlsbad günleri başlamış oldu. Mustafa Kemal Atatürk, anılarını, “Karlsbad ve Viyana'da Geçen Günlerim” başlığı altında 30 Haziran 1918 Pazar gününden 28 Temmuz Pazar gününe kadar altı deftere yazmıştır. Afet İnan, bu anı defterlerini, 1931 yılında tarih çalışmaları sırasında Atatürk'ün Çankaya'daki eski köşkün kütüphanesinde bulmuş ve okumuştur. Atatürk'ün bu anılarının birinci sahifesi 30 Haziran - 1 Temmuz 1918 tarihi ile başlıyor. Hepsi 158 sahifedir. Eski harflerle yazılmış olmasına rağmen yabancı isimler Latin harfleriyle konmuştur. Defterler 21 boy ve 15 santim enindedir. 13 Temmuz 1918 Cumartesi'den 14 Temmuz 1918 Pazar'a kadar olan kısım (s. 94-134) tamamen Fransızca yazılmıştır. Diğer sahifelerden de Fransızca cümleler vardır. 15 Pazartesi - 20 Cumartesi'ye kadar altı günlük olaylar ise yazılmamıştır.

“Karlsbad Hatıraları”na göre Mustafa Kemal’in o günlerde kaplıca tedavisi dışında uğraştığı, üzerinde durduğu belli başlı konular şunlardı:

Almanca ve Fransızcasını ilerletmek için dersler almak, Türkçe, Fransızca ya da Almanca kitaplar okumak, O sırada orada bulunan Maliye Bakanı Cavit, İttihat ve Terakki mensubu gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın, Cemal Paşa’nın eşi ve diğer Türklerle ülke sorunlarına ilişkin söyleşiler ve tartışmalar yapmak, yaya yürüyüşleri ya da araba ile çevre gezileri yapmak Türkiye’de yapılmasını zorunlu gördüğü reformlar ve bunlarda uygulanacak yöntemleri belirlemek.

Bütün bu çalışmalar içinde konumuzu ilgilendiren hususta, yani kadın hakları ve kadın meselesi konusunda Mustafa Kemal’in görüşlerinin epeyce netleştiği ve ileride atacağı adımların altyapısının bu sıralarda olgunlaşmaya başladığı anlaşılmaktadır. 

Mustafa Kemal, Karlsbad’da gözlemlediği kadın-erkek birlikteliğinin etkisiyle söyleşilerinde en çok, kadının Türk toplumu içindeki yeri ve kadın özgürlüğü üzerinde durmuştur. Ondan iki yıl önce II. Ordu Komutanı iken Kurmay Başkanı İzzettin (Çalışlar) ile bu konudaki konuşmalarını hatıra defterine yazmıştır:

22 Kasım 1916 (9 Teşrin-i Sâni 1332 Çarşamba) Kurmay başkanı ile kadınların örtünmesinin lağvı ve sosyal hayatımızın düzeltilmesi hakkında konuşma: 1) Muktedir ve hayatı bilen anneler yetiştirmek. 2) Kadınlara serbestisini vermek, 3) Kadınlarla beraber olmak, erkeklerin ahlakı, fikirleri, hissiyatı üzerinde etkendir.

Karlsbad’daki söyleşilerini de ana çizgileriyle yazmayı ihmal etmemiştir. Özellikle burada tanıştığı Albay Emin ve Seyfi Beylerin eşleriyle konuştuklarına ilişkin notlar bu konuda geleceğe yönelik olarak neler düşündüğünü de açıkça yansıtmaktadır.

 

Kurtuluş’tan Sonra: Evliliği ve Eşli Yurt Gezileri

Bilindiği üzere, Yaklaşık dört yıl süren Türk Milli Mücadelesi, 30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’la Yunan ordusunun büyük bir mağlubiyete uğraması üzerine başarıyla sonuçlanmıştır. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın Zafertepe-Çalköy’de kırık bir kağnının üzerindeki haritada durum incelemesi sonrasında verdiği “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emri ile başlayan “Takip Harekâtı” da; Fahrettin Paşa’nın (Altay)  emir-komuta ettiği 5. Süvari Kolordumuza bağlı öncü birliklerin 9-10 gün gibi çok kısa sürede İzmir’e ulaşmaları (9 Eylül 1922) ve Yüzbaşı Şerafettin Bey ve arkadaşlarının İzmir Hükümet Konağı’ndaki Yunan bayrağını gönderden indirerek Türk bayrağını çekmeleri ile başarıyla sonuçlanmış, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa 10 Eylül’de İzmir’e gelmiştir. İzmir’de Yunanlıların çekilirken Ermeni Mahallesi’nden başlattıkları “büyük İzmir yangını” rüzgarın da etkisi ile yayılarak devam etmekteydi.

Bu geliş ve bu yangın Paşa’nın hayatını değiştirecek gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Aynı günlerde tanıştığı İzmir’in tanınmış tüccarlarından Uşakizade Muammer Bey’in kızı Latife Hanım ile bir evlilik gerçekleşecektir.

Mustafa Kemal Paşa ile Latife Hanım’ın evlilikleri bir başka kitabımızın konusu olacağı için burada ana hatları ile ve kadın hakları bakımından ele alacağız. Bu evlilik ve Latife Hanım’ın eş olarak seçilmesi “Atatürk ve kadın hakları” açısından önemlidir.

İlk gençlik yıllarından itibaren kadın meselesi ve hakları açısından muazzam bir duyarlılık geliştiren ve atılacak adımlarla ilgili o zamana kadar “radikal” sayılabilecek görüşler ileri süren Mustafa Kemal Paşa, hem eşi Latife Hanım’ın eğitimi ve konumu, alışılmışın dışındaki nikâh töreni, eşiyle birlikte yaptığı yurt gezilerinde verdiği mesajlar dikkate alındığında, düşünceleri adım adım hayata geçirecektir. Kadın hakları konusunda aşama aşama yapılacak inkılapların rol-modelini kendi ailesi ile ortaya koyacaktır.

Nikâh töreni geleneksel törenin dışında gerçekleşmiş ve 3 yıl sonra Medeni Kanun’la hayata geçecek olan törene benzer şekilde icra edilmiştir: Nikâh, Gazi Paşa ve Latife Hanım, ilk tanışmalarından yaklaşık üç buçuk-dört ay sonra, 29 Ocak 1923 Pazartesi günü İzmir Göztepe’deki Uşakizadelerin Köşkü’nde, 50 kadar konuğun önünde İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi (Çelebi, 1872-1944) tarafından kıyılmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım ve şahitler, Mareşal Fevzi Paşa (Çakmak) ile Kâzım Paşa (Karabekir), İzmir Valisi Abdühalik Bey (Renda) ve Başyaver Salih Bey (Bozok) aynı masanın etrafına oturmuşlardı.

Gazi, sivil lacivert, kruvaze bir elbise giymişti. Başında her zamanki gibi yassı, koyu renkli güzel bir astragan kalpak vardı. Latife Hanım da koyu renkli bir rop giymiş ve başını da ölçülü bir şekilde örtmüştü. Bu sade dekor içinde nikâh töreni başlamıştı.  

Ses seda kesilmişti. Gazinin Müftüye hitaben, biraz kısık ve ağırbaşlı sesi duyuldu:

Efendi Hazretleri, biz, Latife Hanım’la evlenmeye karar verdik, lütfen gerekli işlemleri yapar mısınız?

Bu sözleri büyük bir dikkatle dinleyen Müftü Rahmetullah (Çelebi) Efendi, Latife Hanım ve Gazi Paşa’ya ayrı ayrı birbirleriyle evlenmeyi kabul edip etmediklerini sordu. Her ikisi de “kabul ettim” dedi. Müftü Efendi sonra, “yeni evlilerin mutluluk ve sıhhatine ve bu evliliğin vatanımıza hayırlı olması için” orada bulunanları duaya davet etti.

 

İzmirli Kadınlarla Sohbet

Türkiye İktisat Kongresi’nin yapılacağı binada, 2 Şubat 1923 günü gerçekleşen İzmirli kadınların katıldığı toplantıda Gazi, eşi Latife Hanım’ı İzmirli kadınlara tanıtmış; kadın sorunları ve Lozan hakkında bilgi vermiştir. Katılanların “kadın” oluşu nedeniyle bu toplantıya İzmir’de “Halkla Sohbet” ya da gayriresmi olarak “Kadınlar Kongresi” adı verilmiştir.

Anadolu Ajansı’nın haberine göre toplantıya kadın-erkek beş altı bini aşan insan katılmıştır. Dinleyicilerin yarısı kadındı. Kız Lisesi Müdiresi Melahat Hanım ve Kız Öğretmen Okulu öğretmenlerinden Nuriye Hanım’ın da aralarında bulunduğu birçok kadın, otuza yakın soruyu Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya yöneltmiştir. Toplantı ile ilgili çekilen tek karelik fotoğrafta Latife Hanım’ın not tuttuğu görülmektedir.

 

Analık ve Örtünme

Bir nevi “konferans” gibi gerçekleştirilen bu toplantıda, “kadının en büyük görevi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünürse, bu görevin önemi gereğince anlaşılır” diyen Gazi Paşa, şunları söyler: “Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini temin etmektir. Dolayısıyla kadınımız da bilgili ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün eğitim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar toplum hayatında erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerine faydalı ve yardımcı olacaklardır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa kadın hakları bakımından çok önemli olan ve “örtünme” meselesine de değindiği bu konuşmasına şöyle devam eder:

… Kasaba ve şehirlerde yabancıların dikkati en çok örtünme şekli üzerinde toplanıyor. Buna bakanlar, kadınlarımızın hiçbir şey görmediğini sanıyor. Bununla beraber din gereği örtünme, kısaca anlatmak gerekirse, denilebilir ki, kadınları zorluğa sokmayacak ve ahlaka aykırı olmayacak basit şekilde olmalıdır. Örtünme biçimi kadını hayatından, varlığından soyutlamayacak şekilde olmalıdır. Bu konuda son söz olarak diyorum ki, bizi analarımızın adam etmesi gerekirdi. Onlar edebildikleri kadar etmişlerdi. Fakat bugünkü gereklilikler ve ihtiyaçların esasına yeterli değildir. Başka düşüncede, başka yetkin adamlara ihtiyacımız vardır. Bunları yetiştirecek olan bundan sonraki analardır. Bu arz ettiklerimin bağımsızlığını, şerefini, hayat ve varlığını temin ve devam ettirmeyi baş yasa alan yeni Türk Devleti’nin esaslarından birini teşkil etmesi gereklidir ve inşallah öyle olacaktır.

 

Kadınların Sosyal Hayatta Yeri Ne Olacak?

Dinleyiciler arasında bulunan bir genç kızın, “sosyal hayatta kadınlarımızın yeri ne olacaktır?” sorusu üzerine de Gazi, kendi gözünde kadının ne olduğunu anlatmaya koyulur:

Dünya yüzünde ne varsa, ne başarılmışsa, o kadının eseridir.

Bir toplum, uygarlığı ve çağdaşlığı bu iki cinsten sadece birinden beklerse, yarıdan fazlası güçsüzlüğe mahkûm edilmiş demektir.

Bizim toplumsal başarısızlığımız, kadınlarımıza karşı kusurlu davranışımızdandır. Yaşamak eylem demektir. Bir toplumun yarısı eylemsiz kalırsa, orada sosyal hayat felç olur.

İlerlememiz için ilim ve fen gerekli diyorsak, bunlara aynı derecede hem kadınlarımız, hem erkeklerimiz sahip olmalıdırlar.

Kadınlar da erkekler gibi eğitilecekler ve ortak hayatta erkeklerle beraber yürüyüp, onlara dayanak olacaklardır.

Bizim dinimiz kadınların erkeklerden geri kalmasını istemez. Allah'ın istediği, iki cinsin aynı derecede ilim ve irfan sahibi olması ve bunları her yerde aramasıdır. İslam ve Türk tarihi incelenirse, kadınlarımız hiçbir hususta erkekten geri kalmamıştır.

Zaten köylü kadınlarımız erkeği kadar hayatın işleri içindedir. Kasaba ve şehirlerde kafesin ya da peçenin arkasına gizlenmesi dini örtünmenin anlamını aşmamalıdır. Böyle bahanelerle kadın hayatın dışına itilmemelidir. Kadın hiçbir bahane ile sosyal hayatta oynayacağı rolden uzak tutulamaz.

 

Eşi Latife Hanım’la Batı Anadolu Gezisi

Gazi Mustafa Kemal Paşa, yanına eşi Latife Hanım’ı da alarak bir Batı Anadolu gezisine çıkmıştır. 4 Şubat 1923 günü başlayan gezide Latife Hanım’ın erkek kardeşi Ömer Bey de katılmıştır. Kapaklı/Akhisar ziyareti ile başlayan gezi; Kırkağaç, Balıkesir, Balya, Ergama Köyü, Edremit’e uzandı. Buralarda eşiyle birlikte halkla sohbet eden, hastahanede hastaları ziyaret eden, Türk Ocakları’nda gençlerle konuşan Gazi ve beraberindeki heyet 10 Şubat 1923 günü İzmir’e döndü.

Bu gezide en dikkat çeken hususlardan biri Gazi Paşa’nın Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde halkla sohbetidir. 7 Şubat 1923 Cuma günü, ordu karargâhında çalışan Mustafa kemal Paşa, Zağanos Paşa Camii’nde Cuma namazını kıldıktan sonra caminin minberinden halka hitap etmiştir. “Balıkesir Hutbesi” olarak da bilinen ünlü konuşmasında, dini, siyasi ve sosyal içerikli yirmiye yakın soruyu cevaplamıştır.

Camide bulunanlar, Gazi Paşa’nın yaptığı konuşmayı pür dikkat dinlemiştir. Halifelik makamı, Lozan Konferansı, kadın hakları ve Halk Fırkası’nın durumu üzerine konuşmuş ve sözlerini “birlik, bütünlük” mesajı vererek tamamlamıştır:

“… Asrın bize verdiği dersten milletimizin lüzumu kadar aydınlanacağını görüyorum. Başarımız elbette birlik ve beraberlikle olacaktır…

Balayına çıkamayan Gazi Mustafa Kemal Paşa, askeri itibarını kişisel siyasi güce döndürmek istiyor ve eşi Latife Hanım’ı “yaveri” olarak tanımlıyordu. Bir eş kavramında beklenen her şeyi onda bulmuş gibiydi; karısı onun ileri görüşlülüğünü paylaşmak, onaylamak ve desteklemek ama kendisinden bir şey beklememek üzere yanındaydı.

Gazi yaptığı sade evlilik töreni ile herkese örnek oluyordu. Eşini önce İzmir’de düzenlenen toplantıda halk ile tanıştırmış, sonra da birlikte yurt gezisine çıkmıştı. Her yerde kalabalığı arasına girmiş, onlarla konuşmuş, sorunları dinlemiştir.

Düşmanın yakıp yıktığı Batı Anadolu’da yapılan bu gezide heyet köylerde duruyor ve Gazi halkla konuşarak onlardan neler beklediğini anlatıyordu. Latife Hanım da köylülerle kaynaşarak Gazi’nin düşündüğü Türk kadınını canlandırıyordu. Latife Hanım’ın bu gezide giydiği kıyafetleri bilhassa çocuklarla ilgilenmesi oldukça ilgi çekmiştir.

 

Türk Kadınları İzmir İktisat Kongresi’nde

Gazi Mustafa Kemal Paşa, 17 Şubat 1923 günü toplanan Türkiye (İzmir) İktisat Kongresi’nin son çalışmalarını gündüz Kordon boyundaki bir evde (bugün Atatürk Müzesi) ve akşam ise Göztepe Uşakizade Köşkü’nde yapmıştır. Türkiye İktisat Kongresi, İkinci Kordon’da Osmanlı Bankası’nın deposu olarak kullanılan Hamparsumyan’a ait üzüm işletmesinde, İktisat Bakanı Hukukçu Mahmut Esat Bey’in (Bozkurt) sorumluluğunda yürütülmüştür. Divan Başkanlığını Kâzım Paşa’nın (Karabekir) yaptığı Türkiye İktisat Kongresi 4 Mart 1923 gününe kadar sürmüştür.

Gazi’nin konuşmasıyla saat 10.30’da başlayan kongrenin alt kattaki büyük salonu, yurdun değişik yerlerinden gelen temsilcilere, davetliler ve basın mensuplarına; balkon ve localar kongreyi izlemek isteyen halka ayrılmıştı. Halka ayrılan yerlerin beş yüz kişilik bölümüne de kadın dinleyiciler oturmuştur.

Kadın hakları ve kadının toplumda görünür hale gelmesi bakımından önemli olan bu toplantı, “Misak-ı İktisadi”yi kabul ve ilan ederek 4 Mart 1923 günü sona ermiştir.

 

Latife Hanım TBMM’nde

Kadın meselesi ile ilgili olarak Tanzimat ve Meşrutiyet dönemindeki gelişmeleri anlattığımız bölümde hatırlanacağı üzere, kadınlarımızın “dinleyici” olarak Osmanlı Mebusan Meclisi’ne girmek istemeleri, bazı tepkilerle karşılanmış ve kabul edilmemişti. Kadınlarla ilgili olarak pek çok ilki gerçekleştiren ve eşiyle birlikte buna örnek olmaya çalışan Mustafa Kemal Paşa şimdi Türk kadınını “irade-i milliye”nin kalpgâhı olan TBMM’ne sokuyordu.

Gazi Paşa ve eşi Latife Hanım 18 Şubat 1923 günü İzmir’den ayrılmışlar, Eskişehir’de Lozan’dan gelen İsmet Paşa ile görüşmüşler ve sonra 20 Şubat 1923’te Ankara’ya gelmişlerdi. Çiçeği burnunda evli çift için artık Ankara hayatı başlıyordu. Elbette Avrupa’da okuyan ve İzmir gibi gelişmiş bir liman şehrinde doğup büyüyen Latife Hanım için bu pek kolay olmayacaktı.

Latife Hanım kısa sürede Ankara’ya alışmış ve uyum sağlamış görünüyordu. Gazi Paşa ile arkadaş gezmelerine gidiyorlar, Latife Hanım Çankaya’daki Köşkte devlet adamlarının eşleri ile çay toplantıları yapıyordu.

23 Şubat 1923 günü öğleden önce, Gazi ve eşi Latife Hanım Çankaya’daki komşularını ziyaret ettikten sonra Dışişleri Bakanlığı’nda İsmet Paşa’yı ziyaret ederler. Büyük Millet Meclisi’ne yürüyerek gelen Gazi ve Latife Hanım, bu kez de Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’yı görürler.

Latife Hanım, Ankara’ya gelişinin bir hafta sonrasında 1 Mart 1923 günü çok merak ettiği Büyük Millet Meclis’ne davet edilir. Bursa Milletvekili, din ve siyaset adamı Şeyh Servet Efendi’nin (Akdağ) davetiyle meclise gelen Latife Hanım’ın bu ziyareti, Türk kadını için bir ilk olmuştur. Gazi’nin bütün inkılaplarının yapılmasında, özellikle kadın haklarının verilmesinde ve de uygulanmasında eşi Latife Hanım’ı her zaman yanında görmek istediği biliniyordu.

O gün çok özel bir gündü. Meclis’in dinleyici localarında Rus Elçisi Aralov ve eşi, Amerikan Viskonsülü Robert İmbrie ve eşi, Afgan Elçisi Sultan Ahmet Han, Fransız Albay Mougin, Ankara’daki yabancı misyon şefleri, yabancı muhabirler, mülki ve askeri yetkililer yerlerini almıştı.

Latife hanım, Meclis oturumundan sonra Başkanlık salonuna inmiş ve orada milletvekilleri ve yabancı elçilik görevlileri ile uzun uzadıya sohbet etmiştir. Tanışma ve sohbet orada bulunanlar üzerinde derin bir etki yapmıştır.

Sovyet Büyükelçisi Aralov’un anılarında anlattığına göre “Latife Hanım her yere, bu arada Büyük Millet Meclisi’ne de yüzü açık olarak gidiyordu. Bu durum eski İslam geleneklerine bağlı fanatikler arasında ona karşı bir nefret uyandırıyordu. Ama Latife Hanım bunlara aldırmıyor ve bildiğinden şaşmıyordu.

 

Kadınlar Lokantada Erkelerle Yemek Yer mi?

Kadınlarla ilgili bir başka yenilik Latife Hanım’ın Ankara’ya gelişinden sonra gerçekleşir. O güne kadar kadınların erkeklerle aynı lokantada beraber yemek yemesi görülmemişti. Basın Yayın Genel Müdürü Ağaoğlu Ahmet Bey’in kızı Süreyya Hanım’ın anılarında anlattığı olay çok ilginçtir.

O dönemde Ankara’da İstanbul Lokantası adlı restorandan başka yemek yenecek yoktur ve bütün milletvekilleri öğle yemeklerini orada yemektedirler. Süreyya Hanım ve arkadaşı Melahat bir öğle yemeğinde o lokantaya gittiler. Bir kenarda yemek yediler. Herkes hayretler içinde kaldı. Haber hemen babasına ulaştı. Babası akşam, herkesin bu olayı konuştuğunu ve bundan sonra öğle yemeği için kendi bürosuna gelmelerini tembihledi.

Bu olaya çok içerleyen Süreyya, o olaydan sonra bir gün Gazi Paşa ve Latife Hanım kendilerine geldiğinde bu olaydan bahsetti. Olaya çok kızan Paşa, ertesi gün Süreyya’yı otomobille çalıştığı yerden alıp İstanbul Lokantası’nın öne götürdü. İçerdeki vekiller dışarı çıkınca onların duyacağı yüksek sesle, “Bugün Süreyya’yı biz götürüyorum, yarın lokantada yiyecek” dedi. Ertesi gün beraberce lokantada yemek yediler, sonra bu devam etti. Süreyya Ağaoğlu, “Gazi bu davranışı ile kadınların toplum içinde hareket serbestliğini nasıl korumak istediğini göstermişti” diyor.

Gazi Paşa Eşi İle Çukurova Gezisinde

Gazi Mustafa Kemal ve eşi Latife Hanım 13 Mart – 25 Mart 1923 tarihleri arasında yaklaşık 12 gün süren uzun bir Çukurova gezisi yapmışlardır. Geziye Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali Bey başta olmak üzere Konya, Adana, Siirt, Afyon milletvekilleri ve pek çok resmi görevli de iştirak etmiştir.

13 Mart günü trenle Ankara’dan ayrılan heyet, Eskişehir, Konya, Çumra, Karaman, Ulukışla üzerinden 15 Mart 1923 günü Yenice/Adana’ya ulaştı. Adana valisi Rafet (Canıtez) ve beraberindeki resmi heyet tarafından karşılanan Gazi Paşa ve Latife Hanım’ı, coşkulu bir kalabalık bekliyordu. Adana Adana olalı böyle bir kalabalık görülmemişti.

Bu uzun gezinin ana durakları Adana, Mersin, Tarsus ve Konya olmuştur. Buralarda yaşanan bazı olaylar ve Paşa’nın yaptığı konuşmalar kadın hakları ve kadın meselesi bakımından çok dikkat çekicidir.

 

Haremlik-Selamlık Meselesi

Adana’da İstasyonda muazzam bir kalabalık ile karşılanan Gazi Paşa ve eşi trenden inerek birlikte halkın arasında yürümeye başladılar. Bu sırada birdenbire siyah çarşaflı bir kadın grubu Gazi’ye yaklaşmış ve eşleri Latife Hanım’ı misafir edeceklerini söylemişlerdi. Bu durum karşısında, Gazi’nin yüzü birdenbire asılmış ve onlara şu sert cevabı vermiştir: “Benim bulunamayacağım yerde karım da bulunamaz.

Gazi, halk arasında “kaç-göç” olarak sürdürülen bu eski geleneği, “haremlik-selamlık” ayrılığını, bu davranışı ile yermiş oldu. Daha sonraki yıllarda başlattığı inkılaplarla Türk kadınına verilecek olan hakların işaretini vermişti.

 

Latife Hanım Karaman Müftüsü’nün Elini Öpüyor

Adana’dan Konya’ya dönmekte olan Gazi Mustafa Kemal ve Latife Hanım bütün gece tren yolundaydılar. 20 Mart 1923 günü saat dokuzda Karaman halkı, okullar tarafından karşılandılar. Burada hafif kar yağmıştı. Hava soğuk olduğundan Mustafa Kemal:

“Mektep çocukları üşümesinler, gitsinler” dedi.

Kalmaları için halk çok ısrarda bulundu. Gazi Paşa:

“İtimat edersiniz ki çok büyük bir arzu ile görüşmek istiyorum. Fakat vakit pek dar. Burada kalacağım birkaç saat tekmil programı alt-üst edecek. İnşallah geniş bir zamanda yine gelirim, görüşürüz” dedi.

Karaman’ın çok faziletli Müftüsü mukabaleten (karşılık olarak):

Saye-i devletlerinizle elhamdülillah bu günleri gördük. Hâkimiyetimizi elimize aldık. Bundan sonra yine delaletleriyle çalışacağız. Her türlü terakkiye mazhar olacağız. Sizin emrinize bakıyoruz. Siz irade buyurunuz, biz yapalım. Sizden emir, bizden itaat” dedi.

Gazi Paşa cevap olarak:

Cenabı Allah bize çok seneler mücazat etti. Belki, biz buna müstahak olmuştuk; çektik. Fakat arkasından bir intibah (uyanıklık) geldi. Kendimizi kurtardık. Bundan sonra da milletin bana itimadı devam ettikçe ben de millete karşı borcum olan her hizmeti yapmaya çalışacağım” dedi.

Karşılayanlar içindeki İktisat Kongresi’nden gelen delegeler ile de görüştü. Gazi görüşme sırasında dedi ki:

 “İnşallah orada verilen kararları tatbik edeceğiz. İnşallah bir de Sıhhiye (Sağlık) ve Maarif (Eğitim) Kongresi yaparız. Hükümet şimdiye kadar bu gibi şeyleri düşünmeye vakit bulamadı.”

Müftü Efendi, Latife Hanım’a Karamanlı hanımların saygılarını sundu:

Malumu aliniz bendeniz burada hepsinin pederleriyim. Refikam cariyelerinin ve diğer hanımların zat-ı âlinize fevkalade olan hürmetlerini arz ederim.”

Latife Hanımefendi de:

Çok teşekkür ederim Efendi Hazretleri, istirham ederim, benim de selamlarımı lütfen kendilerine bildiriniz” dedi.

Veda sırasında Müftü Efendi:

Gazi Paşa Hazretleri! Size zaten doymak nasip olmayacak. Ağlaya ağlaya ayrılıyoruz” dedi.

Latife Hanım, vedada Müftü Efendi’nin elini öperken, Müftü de:

Berhudar ol kızım, iki cihanda aziz olasınız” dedi.

Veda pek musirrane (zor) oldu. Halkın gözleri, Gazi Paşa’yı götüren trende kaldı.

Merhum Kayınpederim, Eski Karaman Kütüphane Müdürlerinden Merhum Ahmet Sait Erdoğdu (Doğumu: 1916) o yıllarda 7 yaşında bir ilkokul öğrencisi olarak; “Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı karşılamak için okul olarak Gar’a gittiklerini, havanın çok soğuk olduğunu, Atatürk ve eşi Latife Hanım’ı uzaktan gördüklerini ve uğurlarken el salladıklarını” bana anlatmıştı.

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın eşi Latife Hanım’la birlikte Karaman’a geldiği tarihte (20 Mart 1923) Karaman Müftüsü 1919-1924 yılları arasında Müftülük yapan Şeyh Mehmet Çakılcı idi. Mütareke ve Millî Mücadele dönemlerinin aydın din âlimi Şeyh Mehmet Çakılcı Adana seyahatinden Konya’ya dönerken Karaman’a uğrayan Mustafa Kemal Paşa ve eşi Latife Hanım’ı karşılamış, onlarla yukarıda verdiğimiz konuşmayı yapmıştır.

 

Konya Kızılay Kadınlar Toplantısında

20 Mart 1923 günü Konya’ya gelen Gazi Paşa ve Latife Hanım, vilayette esnaf temsilcileri ile görüşmüşler, belediyeyi Türk Ocağı’nı, Konya Kız Öğretmen Okulu’nu ve Mevlana Türbesi’ni ziyaret etmişlerdir. Kadın hakları meselesinin gündeme gelişi açısından Konya’daki en önemli ziyaret ise Kızılay’ın Kadınlar Şubesi’ne yapılan ziyarettir. Çünkü Gazi Paşa burada yaptığı konuşmada İstiklâl Harbinin kazanılmasında Anadolu kadınlarının manen çok yüce, çok kıymetli fedakârlıkları üzerinde durmuş, kadın ve erkek ilişkileri üzerinde ayrıntılı bir konuşma yapmıştır.

Bu konuşmanın bazı bölümlerini aşağıda okuyacaksınız. Gazi Mustafa Kemal, burada konuşmasının bir bölümünde etraftan biraz da Latife Hanım’ın o salon içindeki tavrına cevaben söylenmiş sözler olarak algılanan ve “çağdaş kadın” kavramı bakımından önemli olan sözler söylemiştir. “Ben taklitçi kadın istemiyorum” diye başlayan konuşması şöyle sürmüştür:

Çağdaş kadın, aydın kafalıdır, yani bilgisi, kültürü ile çağının insanıdır. Giyimi, kuşamı, davranış ve yaşayışı da elbette çağa uygun olacaktır. Ama hem hayata, hem de toplumca değer verdiğimiz gelenek ve duygulara uyum sağlamak da esastır. Giriştiğimiz her yenilik işinde ona milli özelliklerimizi katmayı da bileceğiz, aykırı düşmeyeceğiz.

Konya’dan Kütahya’ya hareket eden Gazi ve eşi, 23 Mart günü Afyon’a geldiler. Türk Ocağı’nda gençlerle sohbet ettiler. Aynı gün akşam hareketle 24 Mart 1923 günü Kütahya’ya vardılar. Büyük bir törenle ve sevgi ile karşılandılar. Bazı ziyaretlerden sonra aynı gün akşam Eskişehir üzerinden Ankara’ya döndüler.

 

Anadolu Gezileri ve Latife Hanım

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı Batı Anadolu ve Çukurova seyahatlerine Latife Hanım’ın da katılması halk tarafından çok olumlu karşılandı. Bu ilk defa oluyordu. Anadolu kadını cephelerde beraber savaştığı Gazi’yi karşılarında eşi ile birlikte görünce büyük bir mutluluk duymuş ve Latife Hanım’ı da “Türk Kadını” örneği olarak bağrına basmıştır. Geziyi baştan sonuna Yeni Gün Gazetesi adına takip eden İsmail Habip Bey (Sevük) Latife Hanım’ın kıyafeti konusunda şunları anlatıyor:

“… Latife Hanım bütün seyahatlerinde, yarı erkek kıyafetiyle, ayaklarında rugan çizme, bacaklarında süvari pantolonu, sırtında cepli ceket, üstünde uzun bir manto, başında kulaklarına kadar her tarafını kaplayan siyah bir örtüyle dolaştı. Latife Hanım, sadece kaşından çenesine kadar yüzü görünerek gezmiş ve bütün gazete ve dergilerdeki fotoğrafları hep öyle çıkmıştır…

 

 

Fitne İş Başında: “Karısını Açık Saçık Gezdiriyor”

Gazi ve eşi Latife Hanım’ın yaptığı geziler halk tarafından çok olumlu karşılanmış, yeni evli çifti halk büyük bir sevgiyle bağrına basmıştı. Ancak Gazi Mustafa Kemal’in yapmak istediklerine karşı az da olsa tepki de gelmişti. Oluşan veya oluşturulmaya çalışılan tepkilerin odağında hep Cumhuriyet ve İnkılap karşıtları vardı. Önce yurt gezilerindeki çekilmiş fotoğrafları büyüterek basan bazı gazeteler olumsuz propagandaya başlamışlardır. Gazi Paşa sinirliydi. Gazeteci İsmail Habip (Sevük) anlatıyor:

“… Ankara’ya gelişimizin ikinci günü ve akşamüstüydü… Ben meclisteydim. Bir iki saat evvel küçük çalışma odasında Gazi’ye nutuklarından birini okumuştum. Koridorda dolaşırken şoför yanıma geldi, bir gün önce de Çankaya’ya götürdüğü için beni tanıyordu:

-Buyurun Hanımefendi otomobil gönderdi.

-Peki geliyorum.

Gazi’den tekrar izin (Latife Hanım’la söyleşi izni) istemeye gerek yoktu. İzin dört beş gün evvel Konya’dayken verilmişti. Öyleyken, ‘şimdi kendisi buradadır, ne olur ne olmaz kendisine haber vereyim’, dedim. İyi ki haber vermişim, iyi ki…

İçeri girip de konuyu anlatınca masadaki evrakın yanında duran kalınca bir zarfı, sanki ben onun içinde ne olduğunu biliyormuşum gibi, eliyle işaret ederek:

‘Bırak be çocuğum’ dedi. ‘Baksana ne propagandalar yapıyorlar, seyahatte alınmış fotoğraflarımızı büyülterek, ‘karısını açık saçık gezdiriyor’ diye en ücra yerlere kadar dağıtmışlar. ‘Her şeyden evvel kız gibi bir meclis yapalım da ondan sonra istediğiniz gibi yazınız.’ Dedi.

Bu olayın hemen ardından ikinci fitne ortaya çıktı. Latife Hanım’ın, Ali Fethi Bey’in (Okyar) eşi Galibe Hanım ile birlikte bacak bacak üstüne atmış halde çekilen fotoğrafı basında yer alınca saldırılar iyice arttı.

Daha sonra İngilizlerin ve Yunanlıların arkasında olduklarının anlaşıldığı bir heyet tarafından yayınlanan bildiri de “vatandaşın Kur’an, din, ırz ve namusunun ortadan kalkmakta olduğu” tezi hayâsızca işleniyordu. Temelleri oluşturulmaya çalışılan Genç Türk Devleti’nin ve Atatürk ile arkadaşlarının hem içeriden hem dışarıdan beslenen, kökü dışarıda olan nasıl bir yapı ile mücadele etmekte olduğunun anlaşılması için bu bildiriyi aynen buraya alıyoruz. Kadın hakları konusunda Tanzimat sonrası modernleşme çabalarının karşısına dikilen “karanlık” zihniyetin aynen devam ettiği, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın da karşısına dikildiği görülüyordu:

Ey Müslüman Kardeşler! Ey mutsuz millet! Sen kanınla, canınla, malınla çalışarak verdiğin kurbanlara karşılık, elhamdülillah, Anadolu’yu kurtardın Fakat Padişahımızın makamını bin oyun ve hile ile ele geçiren ve yüksek Hilafet Makamına gâvurcasına tekmeler atan Mustafa Kemal’i gör. Hele şunun şu resimdeki zavallı karısını dikkat gözü ile gör! Utancından yerlere, İslamiyet ve milliyet adına yerlere geç ve geçtikçe geç! Senin ismet ocağına, namus yuvana sokulan cinayetleri, alçaklıkları gör!

Yarın senin karı ve kızının ne durumlara getirileceğini, ırz ve namusunun mubah kılınacağını düşün, vicdanına kulak ver! Dinin, namusunun ne kıratta bir Millet Başkanı elinde oyuncak olduğunu anla! Ey dindaş! Fazla söze gerek yok, din ve ırk ocağımızın ta mahrem yerlerine kadar uzanan bu eli bugün kırmazsan, dinine, Kur’an’ına, ırz ve namusuna ölünceye dek veda et.

 

Lozan Görüşmeleri Bu Tepkilerin Neresinde?

Gazi Paşa ve eşi ile ilgili bu tepkilerin geri planında Lozan görüşmelerinin devam ediyor oluşunun da etkisi vardı. Paşa aleyhinde o zaman kadar birikmiş bütün kin ve düşmanlıklar birer birer ortaya çıkıyordu. Bu düşmanlık, iç politikada Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın muhalifleri tarafından beslenmiş ve işlenmiş olarak dile getiriliyordu. Lozan Konferansı’na ara verilmiş olması, bütün bu birikmiş hırsların ve tezlerin ortalığa dökülmesine neden olmuştur. Bu aynı zamanda, Konferans’ta “Kapitülasyonların kaldırılması, Ermeni meselesi” gibi bazı temel konularda Türkiye’nin direncini kırmaya da dönüktü. İsmet o günlerde yaşanan sıkıntıları anılarında şöyle anlatmaktadır:

Örneğin Gazi’nin hayatından bahsedilmek isteniyorsa, aslı olmayan konular da eklenerek, birçok dedikodu yapılıyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa o tarihlerde yeni evlenmişti. Hanımıyla beraber seyahate çıktığında, kendine eşlik edenler veya uğurlayanlar, her yerde erkekler için ayrı toplantılar düzenlemek ve kadınları haremde toplamak istiyorlardı. Gazi Mustafa Kemal Paşa bunların hepsini daha ilk günden önlemeye çalışmıştı. Kadınlara toplum hayatında yer vermek istediği, kadınların toplum hayatına katılımının temininin bir esaslı reformla sağlanabileceği daha ilk günlerden itibaren onun kafasında canlanmış ve yerleşmişti. Hareketlerinden böyle olduğu anlaşılıyordu. Ama bütün bunlar, daha o zamandan, Gazi aleyhinde büyük coşku ve hakaretlere yol açacak bir konu sayılıyordu.

İsmet Paşa; Mustafa Kemal Paşa ve eşi üzerinden oluşturulmaya çalışılan, bütün bu kadın hakları ve çağdaşlaşma karşıtı muhalif hareketlere rağmen, Lozan Konferansı’nın ikinci bölümüne çağrıldığı 23 Nisan 1923 tarihinde yapılan çağrıya icabet ederken eşi Mevhibe Hanım’ı da yanında götürecektir. Mevhibe Hanım Lozan’da örnek Türk kadını olarak tüm dünyanın takdirini toplayacaktır.

 

Latife Hanım Sevgi Halesini Genişletiyor

20 Şubat 1923 günü Latife Hanım’ın gelişi ile başlayan Çankaya’da yaşam olanca hızıyla akıyordu. Latife hanım bazı muhalif seslere rağmen Ankara’da ve yurt genelinde çok seviliyor ve çok ilgi görüyordu.

Bir taraftan aile ilişkileri gelişiyordu. 3 Temmuz 1923’te babası Muammer Bey ve annesi Adviye Hanım kızlarıyla birlikte Ankara’ya gelmişler bir süre kalarak dönmüşlerdi. Ailenin ikinci elişi 17 Mayıs 1924 tarihinde gerçekleşecek, bir hafta sürecektir. Latife’nin kardeşleri Ömer, İsmail ve Vecihe Hanım Latife’nin Gazi Paşa ile evli olduğu dönemde evlenmişlerdir.

Anadolu kadınları, Latife Hanım’ın modern Türk kadınına örnek olacak çalışmalarda bulunduğunu, yaptığı yurt içi geziler üzerinden görmüş, onu tanıdıkça daha çok beğenmişlerdir. Nitekim milletvekili adayı olmadığı halde (o tarihte yasal olarak zaten mümkün değildi) 1 Nisan 1923’de yapılan genel seçimlerde İzmir ve Konya’dan Latife Hanım’a oy verilmiştir. Latife Hanım, gönderdiği telgraflarla her iki şehir seçmenlerine “Türk kadınlığına yönelik yüksek bir eğilim ve takdir olması” nedeniyle teşekkür etmiştir. Bu olay 1935’te TBMM’ne girecek kadın milletvekillerimiz için bir işaret olarak yorumlanmıştır.

 

Cemiyet/Dernek Hayatında Latife Hanım

Latife Hanım’ı, kuruluşuna şahit olduğu örnek Cumhuriyet kadını olarak, Cumhurbaşkanı ve kurucu kahramanın eşi olarak sosyal faaliyetlerde yer alıp görev yaparken de görüyoruz. Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) başkanlığına seçilen Latife Hanım, 23 Ekim 1923 tarihinde kongrede önemli bir konuşma yapmıştır.

Latife Hanım, 29 Nisan 1925 günü yapılan Türk Ocakları Genel Kurul toplantısında Hamdullah Suphi (Tanrıöver) ve Mustafa Necati Bey (Uğural) Vasıf Bey (Çınar), İhsan Ahmet Bey (Ağaoğlu), Mahmut Celalettin Cüda Bey, Osmanzade Hamdi Bey (Aksoy), Reşit Galip Bey, Muhittin Baha Bey (Pars), Mehmet Emin Bey (Yurdakul9 ve Rıdvan Nafiz Bey (Edgüder) ile birlikte Merkez Heyeti’ne seçilmiştir. Latife Hanım toplantıda Kars Türk Ocağı’nı temsilen katılmış ve önemli bir konuşa yapmıştır.

Latife Hanım, yardım kampanyaları gibi sosyal sorumluluk projelerini de desteklemiştir. Savaş sonrası harap olan ülkeye gelen göçmenler için yapılan kampanyaya, Süt Damlası Kurumu’na yardım kampanyasına, Türk Tayyare Cemiyeti’ne yardım kampanyasına katılmış, ciddi destekler vermiştir.

 

Kadınlar İzmir’de Sinemaya Gidiyor

Gazi Paşa eşi Latife Hanım ile 27 Temmuz 1923’te İzmir’e geldi. 2 Ağustos’a kadar sürecek bu İzmir gezisinde sık sık halkla birlikte olmuşlar, kadın hakları bakımından örnek teşkil edecek olaylara kapı açmışlardır.

İzmir’de bir sinema işleten Cemil Bey ve Eşi Sabahat Hanım, daha önceki gelişlerinde Gazi Paşa’ya kaldığı köşke makine kurarak zafer filmleri seyrettirmişti. Sinema sanatına büyük önem veren Gazi, bu çiftin davetini kabul ederek, İzmir İkiçeşmelik yokuş başında bulunan Ankara Sineması’na (sonradan Tan ismini almıştır) film seyretmeye geldi. Kadınların erkeklerle birlikte “seyirci” olarak bile tiyatroya, sinemaya gitmelerinin yasak olduğu, hoş karşılanmadığı günlerdeyiz. Cemil Bey (Filmer) anlatıyor:

… Hemen yaveri Muzafferi çağırdı. O günkü programını okuttu. Programından bazı işleri iptal etti, ve o gün saat üçte sinemaya gelebileceğini bildirdi. Çok duygulandığımı bildirerek huzurlarından ayrıldım. Yol üzerinde geçerken karakollara haber verdim ve önlem almalarını söyledim.

Araba durunca kendilerini karşıladım, bana:

‘Bu ne hal’, anlamında işaret yaptı. Ben de açıklama babından:

‘Paşam, karakollara tertibat almalarını söylemiştim, lakin beceriksizlik göstermişler, affedin’ diyebildim…

Daha sonra eğilerek, alt salondaki seyircilere baktı, hepsi erkekti. Yine döndü ve:

‘Niçin aralarında kadın yok?’ dedi. Ben

‘Paşam kadınlara yalnız Salı günü sinema gösteriyoruz, başka gün yasak’ dedim. Bunu duyunca yaverine:

‘Muzaffer, aşağıya in ve dışarıdaki kadınları içeriye al’ dedi.

Yaver gitti ve bir süre sonra sinemanın içi tıka basa kadın doldu. Kadınlar kendisine dönmüş ve çılgınca alkışlamaya başlamışlardı, öyle ki bir türlü filme başlayamıyordum. Sonunda Şarlo’nun “Şarlo İdam Mahkûmu” adlı komedisiyle gösteriye başladık. Türkiye’de ilk olarak Ankara Sineması’nda kadınlarla erkekler bir arada film seyrettiler…

Cemil Bey’in Hanımı Sabahat Hanım Latife Hanım’ın davetlisi olarak gittikleri Uşakizade Köşkü’nde yaşanan bir olayı şöyle anlatmaktadır:

Latife Hanım’ın söylediği günde kararlaştırıldığı gibi Cemil ile köşke gittik. Yaver Muzaffer Bey bizi bekliyordu. Gazi’nin yazı odasına girdik. Pencereye yakın bir koltukta oturuyordu.

Gazi Mustafa Kemal Paşa ile konuşmak kolay değildi. Cümlesine başlamadan, içinizi okumak istiyormuş gibi üstünüzde duran kudretli bakışları, her kelimeyi incelermiş gibi durduktan sonra ahenkli sesi karşısında insanın kendisine hâkim olması ve rahat konuşması imkansızdı.

Kapı açıldı. Latife Hanım içeri girdi. Sinemada gördüğü kadınların durumuna üzüldüğünü söyledi. Kadınları değiştirmek için konferanslar düzenlenmesi, evleri dolaşarak onlara ilgilenilmesi gerektiğini belirtti.

Ben çoktan harekete geçtiğimiz söyledim.

Birden Gazi söze girdi:

‘Tutuculuğun kurbanı yalnız cahil olan değil. En iyi propaganda vasıtası olan tiyatronun kadın sanatkârları da yasaktan kurtulamıyor. Artistlerimiz film çevirdikleri halde sahnelere çıkartılamıyor.’ Dedi Gazi birden sustu. Sonra şöyle dedi:

‘Müdürleri ile görüşüp kız öğrencilerin sahneye çıkmalarını söyleyeceğim. İlk oyunlarda halkı alıştırmak için başı kapalı çıkabilirler.

 

Türk Kadını Tiyatro’da Oyuncu: Bedia Muvahhit Sahnede

Gazi İzmir’e her gelişinde Türk Ocağı’nı ziyaret eder, sinema, tiyatro ve konser etkinliklerine katılırdı. 12 Temmuz 1923 günü Pierre Loti Vapuru’yla Darülbedayi sanatçıları İzmir’e gelmişlerdi. Birinci Kordon’da Palas Sineması’nda (Eski Tayyare Sineması) tiyatro sahneleyecek olan sanatçılar, sinemanın sahnesi uygun olmadığından sahneyi kendileri yeniden yapmışlardı. Darülbedayi sanatçıları adına Behzat (Budak) Bey, Darülbedayi sanatçıları Muvahhit Rafet Bey (Bedia Muvahhit’in eşi) ve ünlü güldürü sanatçısı Şadi Bey, Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı Uşakizade Köşkünde ziyaret ederler. Vasfi Rıza Bey (Zobu) anlatıyor:

“1923 senesi, Temmuz ayının 25. Çarşamba günü, Piyer Loti Vapuru Darülbedayi sanatkârlarını İzmir Limanı’na getirdi.

İstiklâl Savaşı yılları boyunca bütün milletin sayıkladığı bu güzel şehre, Darülbedayi sanatkârları ilk defa geliyorlardı. Kadroda daha hiç sahneye çıkmamış olan Bedia Muvahhit, Ulviye ve Behire Hanımlar gibi ‘İslam dinine mensup’ kadınlar da vardı. Çünkü Müslüman Türk kadınının çekişmesi, Türk tiyatrosu yakın tarihinin en önemli bir bölümünde yer tutar. İstanbul’da Afife ile başlayan ‘Müslüman kadının sahneye çıkabilme mücadelesi”, Şeyhülislam Efendi’nin kazanmasıyla tiyatrocular mağlubiyete uğramış ve böylece Müslüman Türk kadını sahneden uzaklaştırılmıştı.

Gazi Mustafa Kemal Paşa da buradaydı. Acaba Gazi oyunlarına gelir mi endişesi ta İstanbul’dan beri zihnimizi kurcalar dururdu. İzmir’e çıktığımız gün de sorduğumuz ilk soru da bu olmuştu.

Dediler ki, ‘Gazi Hazretleri, öyle sizin duyduğunuz kimseler gibi kibirli bir insan değildir. Yanına kabulünüz için yapacağınız müracaatın, tiyatroya gelmeleri için yapacağınız davetin reddedileceğini hiç zannetmeyiz.’

Behzat, Muvahhit, Şadi Darülbedayi sanatçıları adına Paşa’nın oturmakta olduğu Uşakizade Muammer Bey’in köşkünde huzura kabul edildiler.

Bunlar da Mustafa Kemal Paşa’yı herkes gibi zaferlerinden ve resimlerinden tanıyordu. Paşa’nın fikri görüşü, tutumu hakkında hiçbir bilgileri yotu. Bu kabul büyük adamla ilk karşılaşma idi. Bizim elçilerimizin vazifesi yalnızca: ‘Efendim, Pazar akşamı temsilimize teşriflerinizi rica ederiz’ demekten ibaret değildi. Bunlar aynı zamanda Müslüman kadının sahneye çıkmasına da izin isteyeceklerdi. Kendilerinin anlattıklarına göre, huzura gelince, üçünü de bir sessizlik kaplamış. ‘Bu işi nasıl açar, lafa nerden girer de, ne yolda sözü yürütebiliriz’ diye. Öyle ya; karşılarındaki mütareke senelerinin sadrazamları gibi sıradan bir insan değildi. Fatihler, Yavuzlar gibi bir Başbuğ. Yaptığı büyük işlerle heybetleşen böyle bir insanın karşısında onu kızdırmadan, onun azarına uğramadan meseleyi açabilmek?

‘Efendim izin verilirse beraberce geldiğimiz Türk hanımlarına da sahnede vazife vererek temsillerimize iştirak ettireceğiz’ diyebilmek ne gibi bir karşılığa bizi bırakırdı? İter misin, bu söz üzerine kızsın da ‘Vay bre zındıklar! Gidi kâfirler! Müslüman kadınlarını dünyaya göstermeye mi geldiniz! Defolun oradan’ deyiversin!

Bizim üç aza, bu zor durumun verdiği heyecan içinde ispinoz gibi düşünürlerken, Gazi, ‘Türk hanımlarıyla beraber geldiğinize pek memnun oldum. Onları güzel şiveleri ile sahnede dinlemek pek zevkli olacak’ deyince heyet üyeleri geniş bir nefes almış. Behzat Budak diyor ki: ‘Meğer o yalnız Türk kadınlarının İzmir’e beraberimizde geldiklerini değil, sahneye çıkan Türk kadınlarının İstanbul’da başına gelenleri de biliyormuş.

Rahmetli Muvahhit’in bana anlattığına göre, Türk kadınları hakkındaki yukarıda anlattığım cümlelerin sonu şöyle idi:

Darülbedayi bu memleketin sanat hayatında çok sevilen ve çok sevimli bir çiçektir. Türk hanımlarının iştirakiyle bu çiçek daha serpilecek, daha sevimli bir hale gelecektir.

Heyet üyeleri de bu güzel sözler ve takdirler karşısında ağlamaklı bir hal ile veda edip heyecan içinde otele döndüler.

29 Temmuz 1923 Pazar günü akşamı Kordon boyunda sahnesi bizim tarafımızdan geçici yapılmış olan Palas Sineması salonunda Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin katılımlarıyla Darülbedayi, ilk temsilini vereceğini ilan etti.”

Sinema ve Tiyatro sanatçısı Bedia Muvahhit İzmir’de ilk kez sahneye çıkışını 31 Temmuz 1923 tarihinde şöyle anlatmıştır:

“… Gazi sahneye geldi… Piyesi çok beğendi ve İzmir civarını da dolaşıp temsiller vermemizi istedi. Denizli, Manisa’yı dolaşmamızı söyledi. Sonra bana döndü:

‘Yalnız oralarda, hemen sahneye başın açık çıkma’ dedi.

‘Neden Paşam?’ dedim.

‘Oralarda halk, savaştan yeni çıktı. Bir Türk kadınının sahneye çıkmasına, hem de başı açık çıkmasına hemen alışılamaz, başına başörtüsü gibi bir şey tak, öyle çık, sonra git gide alışacaklardır. Türk kadını layık olduğu, medeni seviyeye kavuşacak, medeni dünyada hak ettiği yeri alacaktır.

İbnürrefik Ahmet Nuri’nin (Sekizinci) “Ceza Kanunu” adlı oyunu büyük bir başarı ile sahnelenmiştir. İzmir, Türk kadın haklarıyla ilgili bir başka dönüm noktasına daha şahitlik yapmıştır. Gazi’nin isteği ile ilk Müslüman Türk kadını olarak tiyatro sahnesine çıkan Bedia Muvahhit, başta Gazi ve Latife Hanım olmak üzere, bütün komutanların alkışlarını almış ve onları selamlayarak benzerini yaşamadığı bir heyecan tatmıştır. Birçok sahada hak ettiği davayı kazanmış olan Türk kadını, bu sınavı da başarıyla vermiş ve böylece Türk sahnesine Atatürk sayesinde, Cumhuriyet sayesinde yerleşip oturmuştur.

 

Vecihe Hanım (İlmen) Anlatıyor: Gazi Latife’nin Fikrini Daima Sorardı

Gazi’nin İzmir misafirliği 2 Ağustos 1923 tarihinde bitti ve Latife Hanım ile birlikte Ankara’ya döndüler. Kadınlarla erkeklerin eşit olduğuna inanan, bunu kendi yaşantısında da hayata geçirmek isteyen Gazi Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım’ın yurt gezilerine katılmasını hep arzu etmiştir. Gazi ve eşinin birlikte gerçekleştirdikleri 167 gün süren Anadolu gezilerinde Latife Hanım’ın bulunması modern Türk kadın hakları için önemli bir kazanım ve örneklik olmuştur.

Latife Hanım’ın en küçük kardeşi Vecihe Hanım (İlmen) Çankaya Köşkü’nde uzun süre misafir kalmıştır. Cumhuriyet Gazetesi’nde 1984’te yayımlanan söyleşisinde, Atatürk’ün evlilik yaşamından kadın hakları konusuna ışık tutacak çok güzel bilgiler vermektedir:

Soru: Gazi, kadın haklarını ilgilendiren reformlarda Latife Hanım’ın fikrini sorar mı?

Cevap: Tamamen… Çok uğraştılar birlikte. Erkek kadın yan yana oturamaz, onlar oturdu. Mesela kadının yüzünün açılması… O çarşafın çıkması… Ne dersin Latife, şöyle yapalım mı? Mesela sen şöyle bir şey yapsan derdi. O sıkma baş böyle çıktı. Oturur, konuşurlardı. Nasıl yapalım, nasıl başlayalım? Diye. Kabul günleri vardı.

Cumhurbaşkanının hanımı olarak kabul günü yapardı. Cumartesi günleri hanımlar gelirdi. Fakat kararlaştırdılar, hanımlar gelir otururken Gazi içeri girecek. İçeri girdi. Var mı o zaman erkekle kadın bir arada otursun. O girdi, arkasından birkaç bey daha girdi ve böyle böyle akşamları kadın-erkek bir arada oturmaya başladılar.

 Gazi ve Latife Hanım’ın Çankaya’da başlattıkları bu kadın-erkek birlikte bir arada oturma, sohbet ve yemek yeme geleneği yurt gezilerinde de gerçekleştirilecektir. Bunun bir örneğini 1925 yılı Ocak ayının başlarında Konya’da gerçekleştirdiği inceleme ve ziyaretlerde bulunan Fahrettin Paşa (Altay), Konyalıların Atatürk’e hediye ettikleri evde ailece yenilen bir öğle yemeğini anlatmaktadır:

Kadınlarımızın çarşafı atıp, erkeklerle bir arada sohbet etmeleri yeni bir olaydı. Çekingenlik ve ürkeklik henüz giderilememişti. Gazi’nin sofrada bulunan hanımları memnun edecek tatlı ve neşeli konuşması, Latife Hanım’ın da ona nazikâne katılarak davetlileri taltif etmesi (övmesi) unutulacak hallerden değildi…"

 

KAYNAKLAR

 

AĞAOĞLU, S., Bir Ömür Böyle Geçti - Sessiz Gemiyi Beklerken, Ağaoğlu Yayınevi, Ankara, 1984.

AKAY, O., Gazi Fikriye İle Neden Evlenmedi, Latife İle Neden Evlendi, Truva Yayınları, İstanbul, 2005.

AKÇİÇEK, E., Sevgili Atatürk ve Mustafa Kemal Olmak, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2004.

GÜLER, Ali, Nutuk’tan Dersler: Atatürk ve Kadın Hakları, Halk Kitabevi, İstanbul, 2018.

GÜREL, A., AKÇİÇEK, Eren, Uşakizade Köşkü’nden Çankaya Köşkü’ne Latife Mustafa Kemal, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2018.

ÖNDER, M., Atatürk’ün Yurt Gezileri, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 1975.

ÖNDER, M., İzmir Yollarında, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1989.

PEKŞEN, Y., “Atatürk’ün Özel Yaşamı, Vecihe İlmen Anlatıyor”, Cumhuriyet, 10 Kasım 1984.

SELEK, S., İsmet İnönü, Hatıralar, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985.

SEVÜK, İ. H., Atatürk’le Beraber,  Hazırlayan: L. Tınç, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2008.

TANJU, S., Asil Kan, Altın Kitaplar, İstanbul, 1994.

TANJU, S., Bazı Anılar, Yalçın Yayınevi, İstanbul, 1998.

TOROS, T., Atatürk’ün Adana Seyahatleri, Adana, 1982.

ZOBU, V. R., O Günden Bu Güne, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1977.