KAÇEP Nedir ?

KAÇEP, Kadın "Aile Çocuk Engelli Politikaları" nın kısaltmasıdır.

KAÇEP olarak amacımız dayanışmayı, paylaşmayı ve kardeşliği esas alan ahenk içinde huzurlu bir toplumsal düzenin tesis edilmesidir.

İLETİŞİM
  • Adres: Ceyhun Atuf Kansu Caddesi
    No:128
    Balgat/ANKARA
  • Telefon: +90-312-472 55 55
  • Faks: +90-312-473 15 44

 

Afetler ve Salgınlar Dinle İlişkimizi Nasıl Etkiler?

 

Prof. Dr. Nurullah ALTAŞ

Toplumların dindarlık anlayışları birbirinin aynı değildir. Dinin, vahiy kaynaklı olsun veya olmasın dini metinlerin yorumunun üzerinden gelişen toplumsal kurumlar olduğu gerçeği hiçbir zaman göz ardı edilemez. Bundan dolayıdır ki en başta yorum farklılıkları olarak mezhepler ve din anlayışlarının karşımıza çıktığını görürüz. Öte yandan aynı mezhebe bağlı olmakla birlikte farklı coğrafyalarda tarihin belirli dönemlerinde ortaya çıkan siyasi ve sosyal olayların etkisiyle farklı din ve dindarlık anlayışlarının da ortaya çıkabilmesi söz konusudur. Özellikle Hristiyanlık ve İslam gibi evrensel nitelikli dinler için biraz daha açık ve gözlenebilir bir gerçekliktir.

İslam tarihi, Hz. Peygamber’in vefatından itibaren farklı kabile ve kültürlerin iktidar mücadelesi altında mezheplerin oluşumunun da tarihidir. İtikadi, fıkhi ve tasavvufi akımların kurumsallaşma sürecinde, farklı coğrafyalarda aynı mezhebe mensup olmalarına rağmen farklı din ve dindarlık anlayışlarının da ortaya çıktığı gözlemlenir. Hint alt kıtasının Hanefiliği ile Türkiye halkının Hanefiliğinin ayırt edici bir çok karakteristiği bulunur. Aynı şekilde Mısır Şafiiliği ile ülkemizin güneydoğusundaki Şafiilik de birbirinden ayrılan hususiyetlere sahiptir. Hatta şunu da söylemek mümkündür; din anlayışları ile milli kimlikler arasında da sıkı bir ilişki vardır. Milli kimliğin oluşumunda toplumların dini yorumlama biçimlerinin de etkisi bulunmaktadır. Bundan dolayı da Batı Avrupa’daki işçilerimizin yaşadığı toplumsal yapının, üçüncü nesilden itibaren “Euro İslam” kavramıyla yeni bir İslam anlayışını ürettiği tartışma konusudur. 

Tüm bunlarla birlikte yukarıda sözünü ettiğim dini metinlerin yorumlanması sürecinde dinin kurumsallaşması, aynı zamanda farklı dinler için bile olsa ortak karakteristik özellikler de ortaya çıkarır. Din sosyolojisi ve din psikolojisi ve dini antropoloji gibi bilim alanları insanların birey ve toplum olarak dinle ilişkilerinde ortaya çıkan bu ortak tepkileri araştırma konusu yaparlar.

Kenneth Pargament’in otuz kadar birbirinden farklı inanış mensubu üzerinde yaptığı araştırmada dinin yardım kaynağı olarak kullanılmasında farklı inançlara mensup olmalarına rağmen bireylerin benzer tepkileri verdiğini ortaya koymuştur. Dinin yardım kaynağı olarak kullanılmasında dört temel kategori ortaya çıkmakla birlikte her bir kategori içinde farklı inanç mensupları bulunmaktadır. Bu anlamda herhangi bir dini inanca özgü bir kategori ortaya çıkmamaktadır.

Corona virüsü, küresel bir tehdit olarak ortaya çıktığı ilk andan itibaren farklı dinlere ve dini kurumlarından gelen tepkiler de bu ortaklıkları gözlemlemek mümkündür. Ortodoks ve Katolik kiliseleri ilk haftalarda toplu ayinlerin devamını savunmuş, inancın ve Tanrı’nın bulunduğu mekanda mikrobun var olamayacağını savunmuştur.  Bir anlamda dini kurumlar, karşı karşıya olduğumuz durumun gerçekliğini analiz etmeden veya edemeden, salt dini ritüeller yardımıyla bu zorlukların alt edilebileceğini düşünmüştür. Öyle ki salgının vahametini ortaya koyan veriler üst üste yığılmasına rağmen Avrupa’da bir çok kilise toplu ayinlerin yapılmasında ısrarcı olmuştur. Hatta benzer durum İran coğrafyasında da karşımıza çıkar. Devletin kutsal bilinen ziyaret mekanlarını ziyarete kapatmasına rağmen halk büyük kalabalıklar halinde türbe ziyaretlerini zorla gerçekleştirmeye çalışmıştır. Ülkemizde ise Cuma ve cemaatle namazın geçici olarak durdurulması, ilahiyat ve diyanet çevrelerinde ve  sivil dini kanallarda bir tepkiye neden olmadığı gibi halkın bu konudaki duyarlığını olumlu motive edici konuşmalarla karşılaşılmıştır.

Dünya tarihindeki yaşanan doğal afet ve salgınlar karşısında karşımıza çıkan tepkilerin benzerleri ile yine karşı karşıyayız. İçinde bulunduğumuz bu günler ekonomiden üretim biçimlerine, eğitimden iletişime kadar bir çok alanda köklü davranış ve uygulama değişikliklerinin de habercisi. Virüs tehdidinin ne zaman biteceğine ilişkin tahminde bulunmak ne kadar zor ise de bu tehdidin ardından olabilecekler konusundaki tahminler de o kadar kolay. Dünya artık tehdit öncesi dünya olmayacak. Bu bağlamda geleneksel dini bakış ve yorum biçimlerinin ve bu yorumların içinden geldiği paradigmaların da değişimi de söz konusu olacak.

 

Virüs Tehdidi Dini Anlama ve Yorumlama Biçimlerini Nasıl Değiştirir? (Ne yapıyorduk Ne Yapmalıyız?)

Yukarıda ismini bahsettiğim Din Psikoloğu, farklı din ve inanışlara mensup bireylerin dini yardım kaynağı olarak kullanırken bilişsel ve duygusal değişim, pasif davranış ve işbirliği kategorilerinin ortaya çıktığından bahseder. Gelen felaketin veya büyük salgın tehdidinin “Allah’tan gelen bir uyarı” veya “Allah’ın bir cezası, gazabı” olarak yorumlanması bilişsel ve duyuşsal değişim göstergesidir. Bu süreçte hem bireyler tek tek hem de toplum, felaket ve salgın öncesi yapıp ettiklerini değerlendirir. Bu değerlendirme genellikle fuhuş, adaletsizlik, şiddet, ibadetlerde gevşeklik ve ahlaki zafiyetin yaygınlaşması gibi konulardadır genellikle. Bu tip tepkilerin sosyal medyada şu günlerde binlerce örneğini gözlemlemek mümkündür. Kısaca bireysel ve toplumsal anlamdaki dini zafiyetin sonucu bir cezalandırma ile karşılaştığı düşüncesine yönelir. Böyle durumlarda beklenen dini değerlere doğru yönelimdir.

Dini yönelimin bir devamı olarak da karşımıza çıkabilecek diğer bir tepki ise Allah’tan yardım beklemedir. Bu tepki, afet veya salgın öncesi dindarlığın iyi olduğu düşüncesiyle veya olayın sonrasında davranışlarını değiştirerek Allah’ın beklenen yardımının sağlanabileceği düşünülür. Toplu dua ve ayinlerle, bu dönemlere özgü üretilen ritüellerle bu yardım talebi Yaratıcıya iletilir. Bu şekilde Allah’ın bir mucize, mehdi veya sevdiği bir insan aracılığı ile insanlara yardım edeceği beklenir. Salgının ilk günlerinden itibaren toplumumuzda da dini liderlerden bu tür ritüellere ilişkin talep oluşmuş ama toplu dua imkanı olmadığından gerçekleştirilememiş görünmektedir. Son günlerde yatsı ezanlarını müteakip din görevlileri minarelerden dua etme seçeneğini uygulamaya başlamışlardır.

Aslında burada dikkat çekmek istediğim “Yaratıcı ile işbirliği” şeklinde ifade edilebilecek olan üçüncü yol veya üçüncü tepki türüdür. Bu yol, İslam’ın Kur’an’a ve geleneğine en uygun olan seçimdir ve dini işlevsel biçimde sürece katan bir tepki biçimidir. Afet veya salgın karşısında elden gelen tüm tedbirlerin ve çabaların ortaya konmasından sonra  Yaratıcının yardımını isteme ve beklemeyi içerir. Geleneğimize göre insanın bilgisi, çabası, emeği devreye girmeden Yaratıcıdan talebinin bir anlamı yoktur. Dolayısıyla afet veya salgının olmaması için gerekli tedbirlerin alınması, olduğu zaman da yapılması gerekenlerle ilgili sorumluluk ve ihtiyaçların belirlenmesi, ihtiyaçların temin edilmesi ve uyulması gereken kurallara riayet edilmesi aynı zamanda dini bir gerekliliktir. Böyle dönemlerde hiçbir birey, kendi başına hareket etme lüksüne sahip değildir. Olağanüstü durumu yönetenlerin yönlendirmeleri aynı zamanda dini bir sorumluluk yükler.

Dua, İslam inancına göre sadece bireyin zor durumda kaldığında veya bir şeye muhtaç olduğunda Yaratıcısından bulunma aracı değildir. Dua, bireyin Yaratıcı karşısındaki konumuyla ilgili farkındalık sağlayan, sorumluklarını yerine getirmede içsel motivasyon rolü olan, hayatı anlamlandırmaya katkı sağlayan iletişimidir. Bu iletişim içinde birey hayat içindeki davranışlarını anlamlandırır. Dolayısıyla dua aracılığı ile Yaratıcısıyla iletişim içinde olan birey, üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirirken Yaratıcısının yanında olduğunun bilincinde, O’nun gücü ile çabasına güç katar.

Bu günler belki de modern insanın alıştığı kalabalıklar içinde mutlu olmanın toplumsal dayanışmanın en alt düzeyde gerçekleşmesi nedeniyle sorgulanması gereken günlerdir. İçinde bulunduğumuz bu zor günlerde, hayatımızın alıştığımız rutinlerinden uzaklaşmanın sebep olduğu sıkıntıları Yaratıcımızın yanımızda olduğu düşüncesi ile aşmak, bu şekilde yakınımızda olup bitenlere karşı dayanma gücü elde etmek mümkün olabilecektir.